Friday, November 9, 2007

Ankara, ISCIS

7-9 Kasım tarihleri arasinda ODTU de duzenlenen uluslararası ....mmmm... ismini unuttum.. kısaltması ISCIS olan IEEE in tarafindan taranan sempozyuma konuşmacı olarak katıldım. Saat 16.00 da vericegim seminerden önce girebildiğim kadar seminere dinleyici olarak katıldım. Enteresandır konular, konuşmacılar ve ortam beklentilerimin altındaydı. Halbuki , 2001 de yapılan Micro'dan sonra düzenlenen en prestijli uluslar arası sempozyumdu ve Türkiye'nin en iyi bilgisayar bilimcileri gerçektende oradaydı (+coğu avrupalı olmak üzerde yabancı katılımcılarda vardı,adı üstünde International). Peki neden durum bu denli garipti. Genel olarak insanlar çalışmalarında simulasyon kullanmıyordu ve yine genel itibari ile tatmin edici bir fikrinde ortada olduğu söylenemez, yapılan sunumların ardından sorulan sorularda cabası "kullandığınız bu chipin maliyeti ne kadardır","Bu modeli borsada kullanabilir miyiz.." .....

Peki ya bizim çalişmamız ve benim seminerimdeki durum?
Ya biz gerçekten çok kaliteliydik, ve çalışmamız çok iyiydi, yada salondaki insanlar Computer-Architecture konusunda çok yetersizdi, yada ikisinin ortası, Biz iyidik ve salondaki insanlar ortalamaydı, sonuç olarak bizim çalışmamız gözlemlediğim kadarıyla en iyilerden birisiydi. Anlattığım konuyu insanlar ne kadar anladı açıkçası bunu soylemek zor, konu hakkında alt yapısı olan dinleyici kitlesi olduğunuda söyleyemem (2-3 kişiyi ayrı tutuyorum). Bu sempozyuma katılmadan önce research paperlarında olmazsa olmaz zannetiğim experiments bir çok research de bulunmuyordu. Hatta durum oyduki seminerimi dinleyen insanlardan gelen sorular çalışmamızın ana fikrine değil daha çok experimentleri yaptığımız simulatorlere, simulasyonu nasıl gerçekleştiğimiz üzerine yoğunlaşmıştı... (onlarda bende şaşkındık yani) Ankara ziyaretimde çok şey öğrendim.

ilki, akademik anlamda bir öğrenim;
Hakikaten İsmail Kadayıf alanında türkiyede ilk 3 den biriymiş ve ben gerçekten yaptığı işi seven ve şanslı biriymişim ve Buyuk Üniversitelerde gerçekten de iyi olan hocalar varmış ve kaliteli öğrenciler yetişiyormuş, ama okadarda değil... :)

ikicisi, otdu-aşti arası, taksi ile 10 milyon tutuyormuş, meşhur çift katlı otobüsler yurtların yanından kalkıyormuş ve Ulus dolmuşunda, arka koltuta, dolmuşun kalkmasını bekleyen (dolmuş 7-8 kişi olmadan kalkmıyormuş, garip...) güzel bir kız oturabiliyormuş.

ve hiç unutamadığım birşey daha ;
Ankara ziyaretimin ardından "Erciyese Kar yağıyor" haberini duyar duymaz kayak sezonunun açılacağını umarak ilk otobüsle Kayseriye doğru yola çıktım. Yan koltukta oturan bayanın 6-7 aylık kızını kucağıma vermesi ve bebeğin başını omuzuna koyup uyumasını unutamıyorum..(not: kar bi türlü yeterince yağamadı...)

1 comment:

Anonymous said...

Anlaşılmaması doğal. Sunumun adını okuyunca insan bir hoş oluyor zaten :)